İçindekiler

Bölüm 1. Assos'un Antik Tarihi

                                                                                                                   

Elde edilen kazı bilim verilerine göre, Assos kentinin yer aldığı bölge, İlk Tunç Çağı’ndan itibaren iskân görmüştür.* Önemli antik dönem yazarlarından biri olan Homeros (M.Ö. 7. veya 8. yüzyıl), Turoğas’ın güney kıyılarında yaşayan Leleglerin varlığından bahseder.** Turoya savaşlarının sürdüğü dönemde, Leleg halkı, Turoyalılar ile müttefikti. Diğer bir yazar Sıtrabon da Homeros’un verdiği bilgileri destekleyici şekilde Lelegler’in yaşadığı bölgeyi tarif eder.* Sıtrabon’un (M.Ö. 64 - M.S. 24) aktardıklarından anladığımıza göre, Leleglerin yaşadığı yer, Lekton’dan (bugünkü Baba Burnu) İda Dağı’na (Kaz Dağı) uzanan ve Assos kentini de içine alan bir bölgeydi. Lelegler, Anadolu'da Helen kültürünün oluşmasından önce varlığını sürdüren halklardan biriydi ve olasılıkla konuştukları dil de Helence'den farklıydı. Onları, Helen kültürünün meydana gelmesinde rol oynamış onlarca yerel topluluktan biri olarak kabul edebiliriz.

Assos adının Pedasos sözcüğünden geldiği ileri sürülmektedir fakat kentin adının kökenine dair çok kesin verilere sahip değiliz. Homeros’un İlyada destanında, Pedasos adında bir kentten söz edilmektedir.** Agamemnon’un öldürdüğü Elastos’dan bahsederken, onun Satniyoyes’in kıyısındaki (bugünkü adı Tuzla Çayı) sarp Pedasos’ta yaşadığı ifade edilir. Ünlü Turoya kıralı Piriğamos’un kayın babası olan, Leleg kıralı Altes’in de, Satniyoyes kıyısındaki yüksek Pedasos’ta oturduğu anlatılır. Adı geçen Pedasos’un coğrafi özellikleri, Assos kenti ile önemli benzerlikler içerir. Assos kentinin hemen kuzeyinden geçen Tuzla Çayı ve volkanik kaya oluşumları ile kaplı yüksekçe bir tepenin yamacına kurulmuş durumda olan kent, antik kaynaklardaki betimlemelere oldukça uymaktadır. Bugün, Assos antik kentine yürüme mesafesindeki Tuzla Çayı'nı Osmanlı döneminden kalma taş bir köprü aracılığı ile geçebilirsiniz.

Coğrafi benzerliklere rağmen, antik kaynaklarda sözü edilen Pedasos’un, Assos kenti olduğunu kesin olarak ileri sürmek için elimizde yeterli veri bulunmuyor. Homeros, Turoğas ile ilgili pek çok yer adını yazmış olsa da, bunlar arasında Assos yoktur. Bu da, Assos adının daha sonraki çağlarda kullanıldığını akla getirmektedir.

Sıtrabon ise kendi yaşadığı dönemde, bir Leleg kenti olan Pedasos’un terk edildiğinden ve artık var olmadığından bahseder. Bu ifade -eğer Pedasos ve Assos aynı yerleşim ise- kazı bilim verileri ile çelişir çünkü Assos’un sürekli iskân gördüğü bilinmektedir. Dolayısı ile eğer Sıtrabon’un ifadesini doğru kabul edersek, Pedasos ile Assos aynı kent değildir.*** Coğrafya adlı eserinde, Assos'a ayrıca değindiği için, Sıtrabon'a göre Assos ve Pedasos kentleri farklı yerleşimler olmalıdır. Kentin terk edildiğini ama kalıntıların görülebildiğini belirtmiş olsa da Pedasos ile ilgili Sıtrabon'un büyük ölçüde Homeros'tan yararlandığı açıktır. Sıtrabon'un Turoya savaşlarından kabaca bin yıl sonra yaşadığını düşünürsek, Pedasos kentinin yerini gerçekten biliyor olması düşük bir ihtimaldir. Pedasos şehrini kendi gözlemlerine dayanarak anlatmadıysa, ortada iki “ayrı” yer olmayabilir. Pedasos ismi zamanla unutularak, kentin sonraki çağlarda Assos adını alması mümkün görünmektedir.

Assos adının kökenine dair bir diğer öneri, Assos’un eski Anadolu dillerine dayandığı yönündedir.* Luvi dilinde ve M.Ö. 1. binyıl’daki Anadolu dillerinden gelme pek çok yer adında asa/assa bitişleri bulunmaktadır. Daha sonra Helen dilinde bunların –assos, -issos, -ssos, -issa olarak kullanıldığını görüyoruz (Sagalassos, Naissos, Larissa vs. gibi). Yer adlarının sonuna eklenen bu sözcükler, “yerleşim” (köy veya kent) manasına gelmektedir. Assos paraları üzerinde saptanan ASSION ve ASSI sözcüklerinin varlığı** ve bunların Helence olmaması, Assos adının eski Anadolu dillerinden gelme olasılığını desteklemektedir. Bu sikkeler, M.Ö. 5. yüzyıla tarihlenmekte. Bölge, antik metinlerin betimlediği üzere Leleg halkı ile ilişkili olduğundan, kent adının Helen dili dışında bir kökeni olması muhtemeldir.

Antik kaynakların aktardığına göre Güney Turoğas bölgesine önce Tırakyalı Müsiyalılar yerleşti. Eski yazarlar, burada yaşayan halkları tanımlamakta zorlanır. Balkanlara olan yakınlığı ve Anadolu'nun iç bölgelerine doğru bir geçiş yeri olması nedeni ile tarih boyunca pek çok topluluğun buraya yerleştiğini biliyoruz. Müsiyalılar, Helen kültürünün ortaya çıkışından çok önce ve olasılıkla yine Balkanlar üzerinden gelen toplulukların yerel halk ile kaynaşmasının bir sonucu olabilir. Lüdya ve Firüg halkları da yine bu tür bir yapıya sahipti. Bu görüşü destekler biçimde, Sıtrabon, buradaki halkların farklılıkları olsa da, yakın akraba olduklarını ve aslen hepsinin “Tırakyalı” olduğunu belirtir.***

Bölge daha sonra, Lesbos (Midilli) üzerinden gelen Ayol göçleri neticesinde, M.Ö. 7. yüzyılda yeniden iskân edilir. Sıtrabon, Mürsilos ve Helanikos’a atfen, Metümnalı (Midilli Adası'ndan) göçmenlerin Assos’a yerleştiğini anlatır.* Açıktır ki bölgenin en belirgin özelliği, sürekli olarak farklı toplulukların iç içe geçtiği bir yer olmasıdır.

Göçler ile birlikte, Assos hızlı bir şekilde gelişir. Zenginleşen kent, 20 km. doğuda Gargara isimli bir uydu kent kurar. Edremit körfezinin en güçlü ve önemli kenti durumuna gelen Assos, M.Ö. 560 tarihlerinde Lüdyalıların (Lidyalılar) eline geçtiği zaman da bu konumunu devam ettirmiştir. Zengin Lüdya kırallarının (Güges, Alyates ve Kuroysos [Karun]) servetinin kaynağı olarak, Atarneyos ile Bergama arasındaki maden yatakları gösterilir. Bu bölge, Assos kentinin etki alanı içine girmekteydi.

Batı Anadolu’nun M.Ö. 546’dan sonra Pers egemenliği altına girmesi ile Assos, Perslerin satraplık (eyalet sistemi) sınırları içinde kalmıştır. Bağlı olduğu siyasi merkez değişmiş olsa da, ne Assos kentinde ne de Turoğas bölgesinde yönetim biçimi bakımından pek fazla değişiklik olmamıştır.

M.Ö. 5. yüzyılda, Atina kent devletinin yükselişe geçtiğini görürüz. Atina’nın liderliğinde kurulan deniz birliğine, kuzeybatı Anadolu kentleri de katılır. Assos, M.Ö. 478 yılında kurulmasına karar verilen birliğe; Fokaya, Samos, Teğos, Pitane, Miletos, Lesbos gibi İyonya-Ayolya bölge kentleriyle birlikte kurucu üye olarak katılmıştır. Assos, birliğe yıllık 1 talent* vergi vermekteydi.

Sıpartalılar, M.Ö. 412 yılında Pers kralı Daryos ile anlaşma yaptılar. Bu durum Perslerin Batı Anadolu’da tekrar güç kazanmasına imkân sağladı. Sıparta'nın donanma komutanı (navarhos) Lüsandıros’un örgütlediği kuvvetlerin, M.Ö. 407 yılında Atina donanmasını yenmesi ve M.Ö. 405’deki Aygospotamoy (Bugünkü Gelibolu'da) Zaferi ile Batı Anadolu kıyıları tekrar Pers egemenliği altına girdi.

Antalkidas Barışı'ndan (M.Ö. 387) sonra, bir banker olan Evbulos, Pers kralı Artakserkses’ten bağımsız olarak kendini Assos ve Atarneyos’un hâkimi ilan etti; fakat çok geçmeden, eski hizmetlisi hadım Hermeyas, Evbulos’u öldürerek yönetimi ele geçirdi. Aslen Assoslu değil, Bitünyalı (Marmara'nın doğusunda Bursa ve çevresini içine alan geniş bir bölge) olan Hermeyas, Atina'da Pilaton’un yanında bir süre eğitim görmüştü. Aristoteles’in de öğrencisi ve dostu olmuştu. M.Ö. 348-347 yıllarında Aristoteles’i Assos’a davet eden Hermeyas, kuzeni Püthiyas’ı Aristoteles ile evlendirdi. Kısenokrates ve başka Pilatoncu düşünürler de Assos'a gelen konuklar arasındaydı.


assos.city 



Bölüm 2. Aristoteles’in Assos’ta Geçirdiği Dönem


Aristoteles gibi büyük filozofların yetiştiği, dahası, felsefe ve bilimin sistemli yapılara kavuşturulduğu söz konusu kültürel iklimin nasıl doğduğunu iyi çözümleyip, bundan dersler çıkarmak zorundayız. İlk kez Mezopotamya’da insanın yerleşik hayata geçmesi ve sonrasında oluşan tarım devrimi, insan topluluklarının sosyo-ekonomik yönden hızlı sayılabilecek bir evrim sürecine girmesinin de başlangıcıdır. Mezopotamya’da baş gösterip, Anadolu, Akdeniz ve Balkanlar üzerinden Avrupa’ya yayılan kent odaklı toplumsal yapı, Helen kültürü ile farklı bir nitelik kazanmıştır. Helen Uygarlığı, miras aldığı kent kültürünün özgün bir türünü yarattığı içindir ki geleceği, yeryüzüne gelmiş diğer pek çok uygarlıktan daha fazla etkilemiştir. İlerleyen satırlarda, bu ayrıcalığın ana nüvelerinden birine değinme fırsatımız olacak.

Batı felsefe ve bilimini, az sayıda düşünüre nasip olacak şekilde etkilemiş olan Aristoteles (ancak Pilaton ile karşılaştırılabilecek bir tesirden bahsediyoruz), en önemli çalışmalarından bazılarını, Assos ve çevresinde geçirdiği zaman diliminde gerçekleştirmiştir. Felsefe öğrenimi görmüş olan Hermeyas’ın, çeşitli düşün insanlarını yönetimi altındaki Assos'a davet etmesi ile birlikte, aydınlık ve üretken bir iklimin oluştuğunu hayal etmek zor değil. Bu noktada, felsefe meraklısı bir yöneticinin kişisel katkısı yadsınamaz; diğer taraftan, kuşkusuz başka nedenler de söz konusuydu. Batı Anadolu, felsefenin “anavatanıdır” ve elbette bu kültürel atmosfer, fikir insanları için bir çekim etkisi yaratıyordu. Batı Anadolu’da filizlenip gelişen, daha sonra gerek ekonomik gerekse siyasi dengelerin değişmesi ile kendine yeni coğrafyalar arayan kültürel iklim, uzun bir zaman bereketini doğduğu topraklardan esirgememiştir. Dolayısı ile, Aristoteles’i Assos’a getiren etken, Hermeyas’ın nazik davetinin yanı sıra, bu coğrafyada mevcut üretken kültürel alt yapı olmalıdır.

Aristoteles’in Assos’a geliş nedenleri arasında, gizli saklı bazı siyasi nedenlerin yattığı da öne sürülmektedir.* Aristoteles Makedon kökenliydi. Bu nedenle, Atina’da geçen yaşamını yurttaş değil bir metik (yabancı) olarak sürdürmüştür. Makedon gücünün Helen kent devletleri üzerinde baskı yaratmaya başlaması ile başta Atina olmak üzere, yabancılara olan nefret giderek artmıştır. Aristoteles’in başına ciddi sorunlar açan bu konuya daha sonra tekrar değineceğiz. Babası Nikomakhos, Aleksanduros'un (İskender) büyük babası Amintas’ın arkadaşı ve saray doktoruydu. Makedon hanedanlığına aileden gelen bu yakınlık, Aristoteles ile de devam etmiştir. Aristoteles’in Atina’dan Assos’a gelişinin, Pilaton’un ölümünden sonra mı yoksa öncesinde mi olduğu çok açık değildir. Bilebildiğimiz kadarı ile ya ölümünden kısa bir süre sonra ayrıldı ya da Pilaton ölmeden hemen önce. Atina’yı terk edişinde, Pilaton’un Akademiya’nın yönetimini Aristoteles’e bırakmamış olması nedenlerden biri olarak gösterilmiştir. Bir başka ileri sürülen varsayım ise, Aristoteles’in, Makedon yönetimi ile ilişkilerde Atina adına elçilik görevi yaptığı gibi, Atarneyos’a da bu çeşit bir siyasi görevle gittiği yönündedir. Pers ve Makedon güçlerinin ticari cennet konumundaki Ege sularına gözünü diktiğini düşünürsek, Makedon yönetiminin Perslere karşı bir tampon bölge yaratma isteği çok yersiz olmayacaktı. Pers İmparatorluğu, dönemin büyük bir siyasi ve askerî gücüydü. Hermeyas’ın, Kuzeybatı Ege’nin tiranı olarak, Perslere karşı tehlikeli bir cesaret gösterisine girmesi, Makedon yönetiminin üstü örtük desteği ile mi olmuştu? Eğer oldu ise, bu gizli destek, gelmiş geçmiş en büyük düşünürlerden biri olan, Aristoteles işin içine sokularak mı yapılmıştır? Bu sorular üzerinde düşünmek önemli ama bir o kadar da zor; çünkü eldeki veriler kesin yanıtlar vermeyi engelliyor. Yaklaşık iki bin beş yüz yıllık bir bulmaca söz konusu olduğuna göre, tablonun pek açık olmaması doğal karşılanmalıdır.

Tomsın’a göre Aristoteles, Epikuros’u saymazsak, büyük düşünürlerin sonuncusu, büyük bilim adamlarının ise ilkidir.* Gerçekten de, hocası Pilaton’dan farklı olarak, Aristoteles, yaptığı çalışmalarda araştırma ve gözleme büyük önem vermiştir. Olguların araştırılmasına verdiği değer ile Pilatoncu gelenekten ayrılır. Onu bir filozoftan bilim adamına terfi ettiren de yine bu özelliğidir. Gençlik yıllarında babasından dolayı Tıp öğrenimi görmesi, onun felsefi bakış ve araştırmalarını derinden etkilemiş olabilir. Dirim bilime ve nedenselliğe olan ilgisi bu çerçevede açıklanabilir.

Pilaton ile Aristoteles arasındaki farkın belki de en iyi ifadesi, 15. yüzyılın büyük sanatçılarından Rafayel’in “Atina Okulu”** adlı tablosuna yansıyacaktır. Rafayel’in Leyonardo Da Vinci’ye benzettiği Pilaton, hemen Aritoteles’in yanında ve resmin tam merkezine yerleştirilmiştir. Tanınmış önemli filozofların resmedildiği eserde, resmin odak noktasına bu iki büyük düşünürün konmuş olması şaşırtıcı değildir. Her ne kadar Leyonardo’nun çok yönlü karakteri Aristoteles’e daha uygun olsa da, Pilaton’un Leyonardo’ya benzetilmesi, Rafayel’in şahsi düşünce dünyasında, Pilaton’un daha öncelikli bir yere sahip olmasından kaynaklanmış olabilir. Dönemin başlıca düşünce geleneklerine baktığımızda, Pilaton'un fikirlerinin yoğun bir şekilde kabul gördüğünü anlıyoruz. Rönesans'ın temel çıkış noktası, antik edebiyatın yol gösterici niteliğiydi. Rafayel'in gözünde, bu edebiyatın o dönem için en ünlü kişisi konumundaki Pilaton'un farklı bir yere sahip olması doğaldır. Örneğin, resimde Pilaton'un elinde tuttuğu kendi eseri olan Timayos, dönemin evren bilimi (kozmoloji) üzerinde oldukça etkin bir eserdir. Leyonardo'nun sanatsal anlamda Rafayel'e çok tesiri olduğunu biliyoruz. Dolayısı ile eserinde Pilaton'un suretini Leyonardo'ya benzetmesi bu bakımdan makul görünmektedir.

Pilaton, yalnızca Leyonardo'ya benzetilmemiş aynı zamanda onun resimlerinde sıkça gördüğümüz bir el hareketi ile betimlenmiştir. Gökyüzüne doğru çevrilmiş sağ elin işaret parmağı, Pilaton’un hayali formlarını simgeler gibidir. Aristoteles ise tam tersi bir jest yapmakta, sağ elinin avucu yere dönük, parmakları açık bir şekilde adeta Pilaton’un değişmeyen tinsel özlerine (idea) karşı dünyevi gerçekliği işaret etmektedir. Bu iki büyük filozofun farklılığı renklere de yansır. Pilaton’un elbisesindeki kırmızı ve kül rengi tonlar, ateş ve havayı temsil ederken; Aristoteles’in mavi ve kahverengi elbisesi, gökyüzü ve toprağı yani yeryüzünü mü temsil etmektedir?

Aristoteles, Pilaton ile arasındaki ayrılığı, kendi ağzından kısa ve öz tarif etmiştir.*

Aristoteles'in ifadesini kabaca dilimize uyarlarsak:

Pilaton ve hakikat dostumdur, ama hakikatı seçmek gerekir.”

Bu arada sözü Pilaton’a da vermek lazım gelir. Diyogenes’in aktardığına göre Pilaton şöyle demektedir:

Aristoteles bize tekmeyi vurdu, tıpkı onları doğuran anayı tekmeleyen taylar gibi.”*

Aristoteles’in eserleri mantık, edebiyat, biyoloji, tarih ve felsefe konularında kaleme alınmış olup, yapıtlarının pek çoğu onun ölümünden sonra derlenmiştir. Aristoteles'e göre mantık, düşünme ilkelerini araştırır ve bu nedenle, felsefe yapmak için temel bir araçtır. Bu alanda, tümdengelime dayalı bir çıkarım sistemi ortaya koymuştur. Kendisinden önceki çalışmaları kullanarak ortaya koyduğu mantık sistematiği, asırlar boyu kabul görmüş ve kullanılmıştır. Aristoteles’i bir düşünür ve araştırmacı olarak ayrıcalıklı konuma getiren eserler, mantık ve dirim bilim (biyoloji) konularını içermektedir. Mantık çalışmaları bilimsel yaklaşımın kuramsal sistematiğini belirlerken, canlılar üzerinde yaptığı incelemeler, bilimsel araştırmanın ilk örneklerini oluşturur. Yaptığı gözlem ve araştırmaların, insandan peynir faresine, Avrupa bizonu'dan Akdeniz istiridyesine kadar geniş bir yelpazeyi içerdiği görülmektedir.** Özellikle deniz canlıları (ve yer adları) ile ilgili betimlemeler değerlendirildiğinde, kuvvetle muhtemeldir ki bu çalışmalar Assos ve çevresinde yapılmıştır.***

Assos kentine komşu Lesbos adasının (Midilli) yerlisi olan, bilgin ve düşünür Teğofırastos ile Assos’a gelen Aristoteles’in iyi bir dostluk kurdukları anlaşılmaktadır. Bu dostluk hem birbirlerinin çalışmalarına katkıda bulunmalarını sağlamış, hem de kullandıkları yöntem ve düşünceleri temel alan bir okulun doğmasına vesile olmuştur. Kaynaklar çok fazla bir şey söylemiyor olsa da Aristoteles’in Assos’ta dersler verdiği biliniyor. Burada yaklaşık 3 yıl geçirdiği tahmin edilmektedir. Atina’da kuracağı Lükeyon adlı okulun ilk denemelerini Assos’ta gerçekleştirmiş olması akla yakındır. Zira bu dönemde, Aristoteles’in gözlem ve sınıflamaya dayalı çalışmalarını yoğunlaştırdığını biliyoruz. Dolayısı ile uyguladığı yöntemleri derslerine de yansıttığını varsayabiliriz. Yeni bir çığır açan bu okul, Pilaton’un Akademiya'sını gölgede bırakmakla kalmaz aynı zamanda sonraki çağların eğitim kurumlarına da büyük ölçüde ilham kaynağı olur. Örneğin, Lükeyon’da yetişen düşünürler daha sonra Aleksandırya'daki (İskenderiye) bilimsel çalışmalara önemli katkılarda bulunmuştur.


assos.city

Assos ve Felsefe 2020
Çerez ayarları
X
Bu site size daha iyi bir deneyim sunmak için çerezleri kullanır.
Hepsini kabul edebilir veya izin vermekten memnuniyet duyacağınız çerez türlerini seçebilirsiniz.
Gizlilik ayarları
Bu web sitesinde gezinirken hangi çerezlere izin vermek istediğinizi seçin. Lütfen bazı çerezlerin kapatılamayacağını unutmayın çünkü bunlar olmadan web sitesi çalışmayacaktır.
Gerekli
Spam'i önlemek için bu web sitesi iletişim formlarında Google Recaptcha'yı kullanıyor.

Bu site aynı zamanda web sitesinin düzgün çalışması için gerekli olan e-ticaret ve ödeme sistemlerine yönelik çerezler de kullanabilir.
Google Hizmetleri
Bu site, ziyaret ettiğiniz sayfalar ve IP adresiniz gibi verilere erişmek için Google'ın çerezlerini kullanır. Bu web sitesindeki Google hizmetleri şunları içerebilir:

- Google Haritalar
Veri odaklı
Bu site, aşağıdakiler de dahil olmak üzere ziyaretçi davranışını kaydetmek, reklam dönüşümlerini izlemek ve hedef kitleler oluşturmak için çerezleri kullanabilir:

-Google Analytics
- Google Ads dönüşüm izleme
- Facebook (Meta Piksel)